Ana içeriğe atla

Sıranın neresindesiniz ?



Bugün iş çıkışı ufak tefek işleri halledip doğalgaz almak için Kızılay'a indim. Yaklaşık bir buçuk saatlik Kızılay maceramda sıralarla çok haşır neşir oldum. Market sırası, ATM sırası, doğalgaz sırası ve dolmuş sırası. :) Böyle anlatınca korkunç gibi geliyor değil mi? Aslında gerçekten korkunç başlamıştı. Market ve ATM değil ama doğalgaz sırası felaketti. Sanırım önümde yaklaşık 100 kişi vardı ve ben sıraya girdiğimde haliyle bir iki dakika kadar "sonuncu" idim. Birkaç dakika sonra sıraya girenler oldu ve ben birden bire sıranın ortasında oluverdim. Aslında sıra çok hızlı ilerlemiyordu ama benim yerim değişmişti ve bu beni iyi hissetirdi. Sonra düşündüm de aslında sıraya girdiğimde bana olumsuz gelen şey sıranın uzunluğu değil, "sonuncu" olmamdı. Sonra benden daha çok bekleyecekleri bilmek beni rahatlattı. Bu sadistlik mi bilmiyorum ama ben buna teselli diyorum. Hayat da öyle değil mi zaten? Kötü bir durum içindeyseniz, ayakta kalabilmek için sizden daha kötü bir durumu yaşayanları hatırlarsınız ki bu size biraz teselli olsun. Bu bence insanı ayakta tutan bir şey. Teselli aramak, en önemlisi de onu bulmak. Bu sizin durumunuzun "en kötü" olmadığını hatırlatır size. " Az kötü "olumlu bir kavramdır ve size devam etmek için gerekli gücü verir.

Bir doğalgaz sırasından nerelere geldik değil mi :) Hayat böyle bir şey aslında. Bazen ufak olayları hayatın geneline yaymak gerekiyor. Yine aynı sırada başıma gelen başka bir şey de bana sabır ve pozitifliğin önemini gösterdi. Benim hemen önümdeki çocuklar sıranın uzunluğundan şikayet ediyorlardı.  Bir amca gelip onlara " önünüzde en az 100 kişi var, kişi başına 2 dakikadan, 200 dakika eder, 9' da kapanıyor, hayatta sıra size gelmez " dedi. Çocuklar da yollarının üzerindeki başka bir doğalgaz şubesine gitmek için sıradan çıktılar. Biraz sonra bir mucize oldu ve sıra birden hızlanıverdi. ( Abartmamak lazım mucize dediğim muhtemelen ikinci gişe çalışanının yemekten dönmesiydi :D ) Çocuklar gittikten 22 dakika sonra işimi halletmiştim. Amcanın çizdiği olumsuz tabloya kanıp sıradan çıkan çocuklar sanırım 22 dakika sonra ancak gitmişlerdir diğer şubeye ya da gidememişlerdir bile. Ben de karamsar bir tablo çizebilirdim ama, açtım mp3 çalarımı bir Lauryn Hill, bir Lighthouse Family, bir Meatloaf ...derken sıra bana geldi. Ayrıca kalabalıkta müzik dinlemeyi özlediğimi farkettim. Üniversite yıllarımda Kızılay - Cebeci arası, tam güneş batarken, insanlara çarpmamak için çabalayıp hafif hızlı adımlarla yürürken az mı eşlik etti bana Bülent Ortaçgil. Ne de güzel gidiyordu o manzaraya. Hele bir de sonbaharsa...Neyse, tüm bunları yaşadıktan sonra karşılaşacağım uzun dolmuş sırasını hiç mi hiç önemsemedim.


Düşünüyorum da hepimiz bir şekilde sıramızı beklemiyor muyuz hayatta ? Kimi zaman sıraya girdiğimizi farketmiyoruz bile, kimi zaman yeni girmiş oluyoruz, kimi zaman uzun bir yol katetmiş, kimi zaman da sıramızı savmış oluyoruz. Sıranın sonunda bizi ne mutlu edecekse o var. Sürekli değişiyor ya da sabit...Ben sırada olduğumu hissediyorum. Tıpkı bugünkü doğalgaz sırasındaki gibi etraftaki amcaları dinlemeyip kararla devam ediyorum. Ne sırası tam bilmiyorum ama sıramın henüz gelmediğini biliyorum. Bu sıra ilerlerken huysuzlanmak yerine hayatımın mp3 çalarını açmış, yaşamaya devam ediyorum. Bilmiyorum belki sabırla beklerim ve yavaş yavaş ilerlerim belki de ikinci bir gişe açılır..:) Peki siz sıranın neresindesiniz....?






Yorumlar

  1. Sanırım zaten asıl zor ve önemli olan kısmı kararı verip sıraya girmek. Geri kalan kısmında yapılabilecek çok da fazla bir şey kalmıyor. Sabırla sıra beklemek, beklerken de aynen yaptığın gibi müziğin sesini biraz açıp tadını çıkarmak. :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu