Ana içeriğe atla

Travma



Oldukça sürükleyici, aksiyonu bol ama aynı zamanda dramatik bir öyküyü, harika bir kurgu ile anlatıyor Travma. Küçük yaşta yaşadığı bir travma sonucu konuşamayan, iç dünyasına kapanmış, bu sayede bazı sezgilerini geliştirmiş genç bir çocuğun hikayesini.

Kahramanımız hapishaneden yazıyor hikayesini ve iki farklı zaman dilimini anlatıyor. Bir nevi paralel evrenler misali.  Birinci zaman diliminde nasıl böyle biri olduğunu, ikinci zaman diliminde ise nasıl hapishaneye düştüğünü anlatıyor. Bu kurgu biraz kafa yoruyor gibi olsa da kitaba sizi bağlıyor ve ara vermemenizin en önemli sebebi oluyor. Bu zaman dilimlerinde başından geçenleri okurken ağır travmanın izlerini görüyoruz. Nedenini kitabın sonuna kadar bize anlatmıyor. Bu da merakımızı her sayfada biraz daha arttırıyor. Sonunda bize o gizli kapısını açtığında ise ki bunu çok etkileyici bir şekilde yapıyor, nefesimiz kesiliyor, yutkunuyoruz.



Özellikle psikolojik analizleri harika kitabın. Çocuğun iç konuşmaları, içinde bulunduğu çaresizlik, doğruyu biliyorken yanlışı yapma eğilimi, hayata tutunma yöntemleri çok güzel anlatılıyor. Karakter analizleri de çok başarılı kitabın. Kahramanları gözünüzde eksiksiz canlandırabiliyorsunuz.

Steve Hamilton imzalı kitabın orjinal adı "The Lock Artist". İki farklı dilde çok farklı anlamlarda isimlendirilmesine rağmen iki isim de oldukça uyumlu. Çünkü kitap iki ağır temayı içeriyor. İç içe geçmiş şekilde, kahramanımızın yeteneği ve konuşamamasına sebep olan travma.

Kitabı okumaya başladığımda "bunun filmi çekilmeli" diye düşündüm. İlerledikçe bu düşüncem daha da pekişti. Şahane bir filmi olur bu öykünün, eminim çekilecektir de. Hatta IMDb' ye baktığımda üzerinde çalışıldığını görüyorum ama şimdilik hiç bir bilgi yok.

Karışık kurgulu, biraz karanlık ve aksiyonu bol kitapları seviyorsanız, üstüne psikolojiyi de eklemek isterseniz bu kitap tam da size göre. Ha sadece klasikleri okuyorsanız sizi kesmeyebilir :) Klasik de kişiye göre değişir gerçi, ya da değişir mi?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu