Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"Dünya Saati" ve "Doğa İçin Çal"

   Bu akşam hepimizin işi var. Hadi bakalım, kalkın, silkelenin ve bu oluşuma destek verin. Şahsen karanlıktan korkan ben, bu akşam bir saat mum ışığında oturacağım :) 6 yıldır büyüyerek devam eden "Dünya Saati" hareketinin amacı gezegenimizin karşı karşıya olduğu çevre sorunlarına dikkat çekmek. 20:30 - 21:30 arasında dünyanın her yerinde tüm ışıklar kapanacak. Dikkati çekmek adına bana gönderdikleri maildeki bazı bilgileri de sizinle paylaşmak istiyorum. Böylelikle sadece ışıklarınızı kapatmakla değil, sosyal paylaşımlarınız aracılığı ile de destek olabilirsiniz. FACEBOOK : http://www.facebook.com/wwfturkiye TWITTER: @ WWF_TURKIYE   Bugüne özel etiketi #dunyasaati Daha detaylı bilgi için de http://dunyasaati.wwf.org.tr Bitti mi....Bitmedi. Bizim bu anlamdaki ulusal hareketimiz de "Doğa İçin Çal" oluşumu. Ve onlar da yarın 4. sünü yayınlayacakları çalışmaları ile adeta dünya saatinden aldıkları bayrağı taşımaya devam edecekler. Biz

Zarf açacağım...

Başlığa bakınca, önümde bir zarf var ve kararlı bir şekilde "evet yapacağım, bu zarfı açacağım" gibi mi algılanıyor acaba. Ve ben bu gereksiz düşüncelerle beyin kapasitemin ne kadarını tüketiyorum acaba (ki bu da gereksiz oldu) :) Bahsettiğim şey, nesne. Ankara' ya geldiğim ilk yıl hediye edilmişti bana bu açacak...Yıl 1998...12 yıllık bir hatıra... Zaten eskimiş, kenarlarından boyaları dökülmeye başlamış. Nereye gitsem benimle. O, gülüp gülmediği tam belli olmayan yüzü ile hep masamda, karşımda oldu...Enerji veriyor bana. Belki güneş şeklinde olmasından belki de sarı olmasından, bilmiyorum...Seviyorum onu...o da benim hayatımın renklerinden biri :)

Babaannem ve evi

Erzurum' un karayolları yakınındaki toprak evlerden oluşan bir mahallede ömrünü geçirmişti babaannem. Daha 17' sinde, gelin olarak geldiği bu mahalleden ömrü boyunca hiç çıkmadı.  Onunla ve eviyle ilgili olan anılarım maalesef çok fazla değil. İki yılda bir, genelde yazları, birkaç haftalığına tatile giderdik Erzurum' a. Bir çok akrabamız olmasına rağmen, tatilimizin çok büyük bir kısmında o evde kalırdık. İnsan o yaşlarda hiçbir şeyi farketmiyor. Ne yaşadığı anın güzelliğini, ne insanları...hiçbir şeyi. Neyse ki "beyin" gibi mükemmel bir organa sahibiz de, yıllar sonra bazı şeyleri daha dünmüş gibi hatırlayıp, gülümseyebiliyorum. Ne zaman babaannemi düşünsem o ev geliyor aklıma. Tamamen bütünleşmişti babaannem o evle. Ellerinde, bedeninde, zayıf ve erkenden belirmiş çizgili yüzünde o evin kattığı bir şeyler vardı. O evde onu eriten, bağımlılık yapan şey neydi bilmiyorum ama tüm mahalleyi sarmıştı. Tüm mahalle kadınları öyleydi. Bence sorun kesinlikle ev

Hayatın Renkleri #7 - Yünler

Aslında bir yanım, boynuna fotoğraf makinasını asıp sokak sokak gezen bir tip olmak istiyor. Tabi bunun için o makinanın alınması gerek evvela. Cep telefonu ile nereye kadar ! İşte bu enerjik ve masraflı yanım ile şu anki tembel yanım kavgalılar. Pek girmiyorum aralarına. Kendileri halletsin :) Tek bir günde bile inanılmaz malzeme toplayabilim. Öyle bir potansiyel var içimde. Olur olmaz herşeyin fotoğrafını çekmek ve renkleri ile oynamak...Şu sıralar sizin de farkettiğiniz gibi en büyük eğlencem oldu. Teknoloji bana "istersen yapabilirsin" diyor. Ben de yapıyorum. Çünkü sanırım bu aralar tam da bunu istiyorum :D

Kumbaram...

Geçenlerde cüzdanıma bir mektup yazmıştım, hatırlıyor musunuz? İşte o gün bugündür aramız biraz açık. Bir kaç kere gönlünü almaya çalıştım ama yok, olmuyor, olmuuuyorrr istesem de...Cüzdan dolmuuyyorr beklesem de :) Peki ben ne yaptım? Sinecek değilim herhalde. Rekabeti kızıştırdım. Gittim kendime bir kumbara aldım (biliyorum insanlar bu yaşlarda çocukluklarından kalma kumbaraları açarlar, yenisini almazlar). Aslında itiraf etmeliyim ki böyle bir şey aklımda yoktu. Market alışverişim sırasında plastik bardakların arasında alakasız bir şekilde bir kumbara gördüm. Belli ki biri almış, vazgeçmiş ve rastgele bir yere koymuş. Aksi ihtimali düşünmüyorum zaten (yani plastik bardaklarla kumbarayı aynı rafa koyacak mantığa sahip bir market görevlisinin olduğunu). Bunu bir işaret olarak görüp alıverdim kumbarayı (Kendime bir not: Sağlam psikolojilerde alışverişe çık!)  Neyse sonuçta cüzdanımın bir rakibi var artık. Biraz burnu sürtsün...HIH. Bakalım en kısa sürede hangisi ekonomime yard

Hayatın Renkleri #6 - Şirinler

Farkettim ki, böyle vitrinlerden, çok güzel renkler çıkabilir, ben beceremeyip bulanık çekmiş olsam da ... :)

Gecikmiş bir selam : Çanakkale Zaferi

Bu Cumartesi (evet o hiç yerimde durmadığım Cumartesi) arkadaşımı beklerken Çanakkale Savaşı' na ait bir sergiyi de gezme frsatım oldu. Metronun içindeki bu sergilerden size bahsetmiştim. Hatta "Eski Türk Filmi Afişleri" konum bu sergilerden topladığım veriler sayesinde oluşmuştu :) Geçtimiz haftanın anlam ve önemine istinaden bu hafta da Çanakkale Zaferi' nin ele alındığı bir sergi varmış. Bunu diğer postta belirtmedim çünkü ayrı bir konu olsun istiyordum. Sergide çok fazla fotoğraf, diyalogların bulunduğu sayfalar, temsili top ve zaferi anlamamızı sağlayan maketler vardı. Bu maket, tüm cepheleri ve askeri stratejileri anlatıyordu. Tüm gününüzü maketin başında geçirebilirdiniz. Keşke liselerde vs. tarih dersleri de böylesi şeyler kullanılarak verilse, görsellik her zaman hafızanın yardımcısıdır.    Temsili bir top (iyi ki söyledim değil mi, yoksa siz nerden bileceksiniz :D ) Yaralanan askerler revirde tedavi olurken... Fatma Seher H

Ankara' da Bir Cumartesi...

Dün, tüm gün dışarıdaydım desem yeridir. AKM' de bir kitap fuarının olduğunu duyunca arkadaşımla gidelim dedik. Ama söz konusu Kızılay ve Cumartesi olunca asla bir planla kalmıyorsunuz :) Öncelikle benim dağ başında yaşayıp, dağ başında çalışmamdan mütevellit Kızılay görünce yapmam gerekenler listesi vardı. Doğalgaz almak, ATM işlemleri vs. Bunları halledip arkadaşım gelene kadar kalabalığa karıştım. Günün müzik dolu geçeceği başından belliymiş. Çünkü  ilk durağım sokak çalgıcıları oldu. Yaptıkları müzikte en ilgi çeken şey ortadaki enstrümanın tınısı idi. Kanuna benzeyen ve küçük sopalarla çalınan bu enstrümanın adı Santur . İran, Irak ve Hindistan kökenli bir enstrümanmış. Benim bu tarz müziklere ilgim olduğundan bir müddet onları dinledim, oradan ayrılırken CD lerini de aldım. Bu sabah evimin içinde Santur tınıları dolaşıyordu :) Neyse oradan ayrılıp da oyalanmak için filmlere bakmaya karar verdiğim anda arkadaşım geldi. Onun da bir iki işini hallettikten son

İsrail #1: Hayfa ve Akka Kalesi

Geçenlerde bahsettiğim üzere çok kısa bir süre için de olsa İsrail' i gezebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. O coğrafya tamamen tarihi güzelliklerle dolu. Kudüs zaten başlı başına bir din merkezi ama onun öncesinde size biraz Hayfa (Haifa)' dan bahsedeceğim. Hayfa' ya yolumuzun düşme sebebi Akka Kalesi idi. Tarihimiz açısından büyük bir önemi olan Akka Kalesi, Napolyon Bonapart tarafından işgal edilmek istenmiş ancak Cezzar Ahmet Paşa önderliğindeki ordumuz tarafından başarılı bir şekilde savunulmuş. Ki Bonapart' ın bu kaleyi aşamaması ile tüm planlarının suya düştüğü söylenir. İşin tarih kısmına çok da girmek istemiyorum. Merak eden, Akka Kuşatması' nı okuyabilir :) Aslında Hayfa için, sadece Akka Kalesi şehrin simgesiymiş gibi düşünmek yanlış olur. Liman ticareti ve Bahai Gardens da Hayfa' yı ünlü yapıyor. Zaman yetersizliğinden dolayı Bahai Gardens' ı gezemediğim ve fotoğraf çekemediğim için gerçekten üzgünüm :/ Neyse, artık elimdek

Hayatın Renkleri #5 - Panom

Dedim ama ben size, panomda çok güzel renkler var diye :)