Ana içeriğe atla

Aqua Vega' da bir Cumartesi...

Geçtiğimiz Cumartesi uzun süredir merak ettiğimiz Aqua Vega' ya gidelim dedik :) Gittik, gördük, geldik. 5 gün gecikme ile izlenimlerimi sizlerle paylaşıyorum.

Öncelikle şunu söylemem gerek, tanıtımlarda "Türkiye' nin en büyük, Avrupa' nın 3. büyük akvaryumu" denilmesinden mütevellit biz bir hayli gözümüzde büyütmüştük ama o kadar da büyük bir şey çıkmıyor karşınıza. Yani gezilmeyecek bir yer değil kesinlikle, farklılık adına tavsiye de ederim ama beklentileri yükseltmemek gerek.

En beğendiğim fotoğrafta balık olmaması ilginç değil mi?
Millet balık peşindeyken ben bunları çekiyordum :)


Belki de tüm akvaryumun, bakmaktan en çok hoşlandığım yeri bu akvaryumdu. 
Minik balıklar ve canlı yeşil yosunlar çok güzel görünüyordu


Rengin çok güzel olabilir ama sen çok çirkin bir şeysin.
Öyle ki çok güzel görünüyorsun (kafam karıştı...!!!).


İşte bazı yerleri böyle ev akvaryumlarından halliceydi.

Karşınıza çıkan ilk salon büyük akvaryumların olduğu bir salon. Yaklaşık 3m x 2m, zaman zaman daha küçük akvaryumlarda çeşitli balıklar sergileniyor. Her büyük akvaryum, içinde birden fazla türü barındırıyor (Piranhalar hariç :D) ve o türlerin yaşantısına uygun ışıklandırma ve dekor içeriyor. Balıklarla ilgili bilgileri, akvaryum yanındaki panolardan edinebiliyorsunuz. Bazı türler için küçük (yaklaşık 50cm x 50cm) akvaryumlar var mesela deniz atı böyle bir akvaryumda sergileniyor. Tüm akvaryumlar duvarlara gömülü olduğu için hoş görünüyor.

Modaya uyup, puantiyeli giyinmiş, edalı işveli bir balık. İzlemesi çok zevkliydi.


Bu balığımız da süt dişlerini taze çıkarmış. Olur olmaz herkese gösteriyordu :)


İster istemez kendisine baktıran, göz alıcı bir balık bu.
 Bir de fotoğrafını en net çekebildiklerimizden olduğundan bu postta yerini aldı. Torpilli yani :)


Bir diğer torpilli balık da bu. Zira pek bir albenisi yok asık suratlı şeyin....

Bu salon, timsahların (aslında timsahın demek gerek çünkü bir adet minik bir timsah vardı, o da sağolsun biz oradayken kıpırdamadı bile), olduğu kısım ile son buluyor. Sonra içinde kafe ve hediyelik eşya satın alabileceğiniz bir dükkanın bulunduğu bir alanda gezinize ara veriyorsunuz. Ancak burada da uzun akvaryumlarda, yengeç, ıstakoz, vatoz, adını bilmediğim, bakıp da bulamadığım bir dev su böceği ve tatlı su balıkları gibi türler sergileniyor.

İşte söz konusu dev su böceği...


Tatlı su balıklarının çeşitliliğine, suyun yansıması da eklenince güzel bir görüntü oluşuyor...


Bu yengecimiz de pek popülerdi. Hiç boş kalmadı önü.
O da sürekli cama yaklaşıp, güzel çekim yapmamızı sağladı sağolsun. Popüler ama şımarık değil.


Hahaha sinsi şey. Saklanmışsın oraya da kaçar mı bizden? Kaçmadı tabi ki.

Bu aradan sonra belki de en can alıcı kısmı başlıyor. Tünel Kısmı. Oldukça uzun olan tünel boyunca sağlı sollu geçişler yapan türleri izliyorsunuz. Bu kısmın en gözde türü ise tabi ki köpekbalığı. Sağolsun kendisi tam tepemizde dişlerini kocaman açarak heybetini gösterdi ama korkumuzdan fotoğrafını çekemedik :) Tünel kısmının dekorasyon çalışması çok çok daha başarılı. Batık gemi, köpek balığına benzeyen uçak enkazı (fotoğrafını çekememişiz, sonradan farkettik :/ ), tarihi eser döküntüleri oldukça hoş görünüyordu.

Tünel kısmının en güzel görüntüsü birlikte yüzen küçük balıklardı.
Dekorun derinliği de eklenince kendimi suya gerçekten dalmış gibi hissettim.


Bahsettiğim dekorlardan birisi...


Tünel de bu şekilde görünüyor işte.
Üstünüzden falan vatoz geçerse çok şirin görüntüler oluşabiliyor.


Nitekim bu vatoz, kolyesini de takmış gelmiş, şirin şirin bize poz verdi :)


Veee assolistin en net fotoğrafı...


Bu da hoşumuza giden bir diğer dekor çalışması. Balık çekmekten çok dekor çekmek ne kadar mantıklı bilemedim. Ama o kadar çok balık var ki, bir yerden sonra pes ediyorsunuz :)

Bazı türler açısından yetersiz Aqua Vega. Mesela deniz anasının, ahtapotun olmaması çok ilginç. En çok deniz anasına üzüldüm :/  Bir de ne kadar iyi bir makinanız olursa olsun, sular biraz fazla bulanık olduğundan net fotoğraf çekebilmek hayli zor.

Bir dezavantajı da bulunduğu yer. Çok uzak olmasa da ulaşımı hayli sıkıntılı. Akvaryumun bulunduğu alan, etrafında iki büyük avm haricinde hiç bir şey olmayan resmen "dutluk" bir alan. Cumartesi olmasına rağmen kalabalık bile değildi mesela. Yine de benim için farklılık oldu, güzel bir gün geçirdim.

Bu da bonus görüntümüz. Şimdi "bu da ne?" diyeceksiniz.
Bu dekorun akvaryumda ne işi var biz de bilemedik. Gayet alakasız bir şekilde karşınıza çıkıveriyor.
Sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz (çok pis kelime oyunu yaparım, acımam :DD )



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu