Ana içeriğe atla

Kış Gelmeden...


Bu sene tiyatro sezonunu hızlı açtık. 33 Varyasyon'dan sonra dün de Kış Gelmeden' i izledik. Oyun hakkında DT sitesinde bilgi yok. Dolayısı ile sadece kendi cümlelerimi paylaşacağım.

"Çok küçük yaşta anne babasını kaybeden üç kardeşin dramını anlatıyor oyun. Büyük abla, bir kocaya varır ve tüm hayatı o adam olur. Sessiz, kendi halinde, mutsuz olduğunu bile farkedemeyecek kadar sıradan bir hayat sürer. Küçük abla biraz hoppa, aklı havada, biraz daha farklı olmayı seven, mutluluğu için ailesine karşı çıkmış ancak yine de mutluluğu yakalayamamıştır. En son İzmir'de olduğu haberi alınmıştır ancak akibetini oyunun sonunda da tam anlamayız. Küçük kardeş (ki kendisi başroldür) ise, küçük yaşta okumaktan vazgeçmiş, futbolcu olma sevdası ile Anadolu' nun çeşitli illerinde maceralara dalmış, sonunda bir sakatlık sonucu futbol sevdası son bulmuştur. Olaylar, küçük kardeşin, büyük abla ve huysuz eniştesini görmek için İstanbul'a gelmesi ile başlar."

Kadrosu şöyle;

Yazan : FÜRUZAN
Yöneten : FUNDA METE
Dekor-Giysi Tasarımı : K. TÖRE ÖZSEL
Işık Tasarımı : BURHANETTİN YAZAR
Dramaturg : FÜRUZAN TERCAN
Yönetmen Yardımıcısı : HÜLYA DİZMEN YÜCEL
Sahne Amiri : EMİNE BAŞARAN ÖZKAN
Kondüvit : SONER YÜCEL
Suflöz : FATMA KIŞ

Oyuncular
BAHADIR KARASU
SELMA BAYRAKTARGİL
ÖZGÜR KEÇECİ
ÖZGE MİRZALI


Oyun aslında gayet güzel başladı, İyi de devam etti. Az ama öz oyuncularla yormadan, bilindik bir hikayeyi kendi açısından anlatıyordu. Arada eğlenceli geçişler, maç anlatımları, perdeye yansıtmalar değişik renkler veriyordu oyuna. Öne çıkan oyuncular Bahadır Karasu ve Selma Bayraktargil' in performansı oldukça iyidi. Gerçi Selma Bayraktargil' in bazı aşırıya kaçışları oldu ama bu o kadar da büyük bir sorun değildi. Asıl sorun oyunun tek perde olması idi. Biz tam oyunun içine girdik, ikinci perde çok güzel olacak derken hoooppp "SON" :)
 
Bu durum oyunun konusunu bilenler için sürpriz olmaz belki ama ben, hakkında hiç bir bilgim olmadan gittiğim için ciddi anlamda bir "yarım kalmışlık" durumu yaşadım. Şimdi kalkmış ustadların tarzını eleştirmek bana düşmez ama öyle zayıf bir final oldu ki, bu anca perde arasıdır diye düşündürdü. Hani derler ya hevesimiz kursağımıza oturdu, onu hissettik çıkarken. Sanki oyun bitmemiş de, biz çok acil bir iş için, bir ölüm kalım meselesi için oyunun yarısında çıkmış gibiydik.
 
Tabi bu hali ile de bu oyundan memnun ayrılmadım. Belki çoğunluk farklı düşünüyordur ama ben bunları çok net bir biçimde hissettim. :/


   

Yorumlar

  1. Tiyatroya yeni baslayanlarin asla gitmemesi gereken bir oyundu.asiri sıkıldım.oyundan once 1 saat lik tiyatromu olr diyordum ama oyunu gorunce iyiki 1 saat dedim cunku fazlasina can dayanmaz

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu