Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Merhaba...

Ajandalarınız hazır mı?, yeni yılın ilk günlerine işler yazmaya başladınız mı?  Her defasında inanması zor geliyor ama bir yılı daha geride bıraktık. Yarın yepyeni bir yıla, yeni umutlara, kararlara merhaba diyeceğiz... Bu gece için hepimizin farklı farklı planları var. Kimimizin plan yapma şansı bile yok belki de, çalışıyor. Kimimiz dışarıda zar zor bulabildiği yerde canlı müzik eşliğinde girecek yeni yıla, kimimiz bir Türkiye klasiği olan PTT ile. Sokaklarda, sevdiğimize sarılarak belki de, ya da telefonda onun sesini duyarak. Patlamış mısırlı, meyveli sofralar olacak bir yerde. Başka bir yerde envai çeşit mezeler donatılacak belki. Kimimiz içkisini içecek, kimimiz duasını edecek. Ne olursa olsun herkesin gözünde bir parıltı var ve ben bu ortak noktayı çok seviyorum.  Dün akşam ben de ilk kez yılbaşı kurabiyesi yaptım. Zencefilli, pekmezli, tarçınlı. Bu yıl evim o kurabiye kokusu ile dolsun istedim...:) Başardım da. Marketlerde bazı süsleri bulamadığım için tama

Günün Rengi Yeşildi...

Flat'te renklerine göre kokteyl denemelerimiz tüm hızı ile devam ediyor. Dün yeşil renkli kokteyllerde idi sıra. Ben Apple Daiquiri'yi denerken, arkadaşım Suka içti. Apple Daiquiri' deki alkol oranı sanırım % 0,1 falan :) Şaka bir yana son derece hafif, neredeyse elma suyu tadında bir kokteyldi. Ama içindeki elma püresi zamanla eriyip çok güzel bir karışım oluşturdu. Suka ise aksine oldukça güçlü  ve fresh bir kokteyldi ve günün kazananı  oldu :)  

Top Sakızlar...

Çocukluğum şen şakrak bir mahallede geçti benim. Filmlerden çıkmış karakterlerle dolu bir mahallede. Mesela, gerçekten topumuz vitrinine çarptığı için sinirlenip alan, sonra da uzun süre vermeyen bir bakkalımız vardı. Allahtan topumuzu kesmiyordu. Özünde iyi adamdı. Hem dükkan önündeki beton kaldırımda "beş taş" oynamamıza da izin verirdi. Topumuzu aldığı zamanlar araya aileleri sokardık "çocuktur, bir daha yapmaz" vaadleri havalarda uçuşurdu...Evet çocuktuk ve o yüzden bir daha, bir daha yapıyorduk aynı şeyleri... Gazoz kapaklarını biriktirdiğimiz yıllardı. Altın sarısı içi ile Kınık kapaklarının karizmatik olduğu dönemler. O zamanlar imkanlar önümüze konulmuyordu. Biz uyduruyorduk, taştan oyunlar, gazoz kapağından koleksiyonlar... Daha bir yaratıcı idik. Hatta hatta o gazoz kapaklarını taşla düzeltip, bir ipe geçirip hızla döndürmek suretiyle kesici alet yapmışlığımız bile vardı. Popüler abur cuburumuz leblebi tozu idi. İçinden çıkan minik oyu

Çizgilerle Nazım Hikmet...

Arkadaşım böyle bir kitaptan bahsedince çok şaşırdım. Fikir çok hoşuma gitti. Hele hele kitabı yazan ve çizenin adını öğrenince şaşkınlığım daha da arttı. Çünkü yazarı Müjdat Gezen , çizeri de Savaş Dinçel di. Tehlikeli bir dönemde güzel bir fikri hayata geçirmiş, bunun bedelini de hapis ve mahkemelerle boğuşarak vermişti bu iki isim. Çizgilerle Nazım Hikmet , Nazım' ın hayatındaki önemli olayları ve eserlerini karikatürize bir şekilde anlatıyor. Müjdat Gezen' in esprili dili ile okuyoruz belli başlı olayları, hafif iğneleyici bir şekilde. Savaş Dinçel ise inanılmaz güzel çizimleri ile bu dili sağlamlaştırıyor. Belki Nazım hakkında "her şeyi" anlatmıyor bu kitap ama genel çizgileri ile hayatı hakkında fikir edinmenizi sağlıyor. Faydalı ve eğlenceli...

Çıkmayın...

Çıkmayın. Dışarısı gerçekten soğuk. Garip bir soğuk var bu sene. Dereceler belki normal görünüyor kışa göre ama soğuğun niteliği farklı. Garip bir şekilde içinize işliyor. Eğer zorunlu değilseniz evinizde kalın. Gerçi bu havaların güzel yanları da var. Kar yok ama geceden kalmış buzlarla bembeyaz olmuş ağaçlar harika görünüyor. Ellerimi eldivenden çıkarabilsem çekecektim fotoğraflarını, yapamadım. Öyle bir soğuk var...  Nasıl da battaniye, sıcak çikolata, TV modundayım anlatamam. Böyle zamanlarda sabahın 07:30' unda işyerinde olmak daha bir başka koyuyor adama. Benim yerime siz keyfini çıkarın evde olmanın. Haa illa da dışarı çıkacağım diyorsanız, içinizi ısıtan şeyler yapın :)

Kont Dracula !!

Dün ilk kez bir bale izledim. Kont Dracula... İlk gitmenin verdiği hevesten mi, bir şeyleri beğenme katsayım yüksek olduğundan mı, yoksa gerçekten çok iyi bir gösteri olduğundan mı bilinmez ama çok çok beğendim. Orkestra, dekor, kostümler ve tabii ki o zarif bedenleri ile dans eden baletler ve balerinler... Her şey çok güzeldi.     Açılış sahnesi perdeden akan kanlarla başladı ve olması gereken gerilim havası, gerek müziklerle, gerekse de kasvetli gotik dekorlarla anında sağlandı. Özellikle ilk perdede, vampirlerin tabutlardan çıkıp Kont Dracula' nın evine gittikleri sahnedeki mizansen, kar yağışı, sisler, koreografiler muhteşemdi...  Önce bir kaç tabut açılıyor. Eşlik eden gerilim müziği harika...Fonda koyu mora çalan bir gökyüzü ve harika bir kar efekti var. Vampirlerimiz tabutlarından çıkarken etrafı gizemli bir sis de kaplıyor. Sonra dev bir kapı önünde muhteşem koreografileri ve bence balenin en başarılı kostümleri ile balet ve balerinler rol alıyor...Her şey nefist

Kutudan Patti Smith Çıktı...:)

İş arkadaşım tam bir Momiji hastası. Aslında hasta olunmayacak gibi de değil. Hepsi çok şekerler. Sadece kendileri de değil, ambalajı, kutusu, hepsi pek bir güzel. Biz de bu kutuları değerlendirelim dedik ve kalem kutusu yapmaya karar verdik. Malum şu aralar gündem kutudan geçilmiyor... :) Benim şansıma Queenie kutusu düştü. Kalemlerimi bir güzel yerleştirdim, koydum masama. Sonra öğrendim ki, her kutunun üstünde o momijinin özellikleri yazıyormuş. Hemen benimkine baktım. " I like custard & Patti Smith" yazıyordu. Hadi kremayı anladık da bu Patti Smith kim? Sonunda öğrendim ve şimdiye kadar bir şeyi yanlış bildiğimi, daha doğrusu eksik bildiğimi farkettim. Evet evet bu küçük kutu bana resmen "bilgi" verdi. Kiminin kutusundan tomar tomar para çıkar, benimkinden de bilgi çıktı işte. Haa ben gayet memnunum o ayrı. Para sayma makinem de yok. Uğraşamam o kadar parayla :))) Gelelim Patti Smith'e; Şu meşhur şarkıyı hepiniz bilirsiniz, "

Kurabiye Adam...

Geçenlerde "bir sürü keçemiz var, projeler başladı bile" demiştim. Bunlardan ilki kurabiye adam süsü yapmaktı. Eee malum ofisimizi süslemeyi pek bir seviyoruz.  İnternetten bulduğum resimlerden, karbon kağıdı yardımı ile keçelerin üzerine kalıplar çizdim. Ufak ayrıntılarda doğaçlama yaptım ve ilk süsümüzü bitirdim :) Bunları bir yerlere serpiştereceğiz artık. Bunun gerçekten kurabiyesini yapmak da var planda ama umarım üşenmem...Aynı anda başka bir projeyi daha bitirdim. O da başka zamana... Bu arada yeni bir kitaba başladım. Sophie Kinsella ' nın Yirmiler Kızı ' na bayılmıştım. Ondan sonra Pasaklı Tanrıça kitabını aldım. Son zamanlarda okuduğum ağır şeylerden sonra biraz eğlenceli bir kitaba başlamak istedim. Bu son derece uygun görünüyor. Bitirdikten sonra uzun uzun yazarım :) 

Keçe Cenneti :)

Arkadaşım, "evdeki keçeleri getireyim, yılbaşı süsü yaparız" dediği zaman bu kadar keçe olabileceğini hayal etmemiştim. Bir çanta dolusu keçemiz var artık. Yani kullanmadığımızı metre hesabı satabiliriz :p Şaka bir yana artık malzemeden yana da, hayal gücünden yana da sıkıntımız yok. Projeler havalarda uçuşuyor. Bazılarında uygulamaya geçildi bile. Yapacak çok iş, gerçekleştirilecek çok fikir var...Şimdilik sürpriz olsun :) 

Nalınlar

Dün akşamki oyunumuz Nalınlar idi. Uzun zamandır bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Oyundan çıktığımda düşündüğüm şey, bu oyunun daha kalabalık bir oyuncu kadrosu ve dekor zenginliği ile son yılların en çok sevilen oyunu Fosforlu Cevriye' ye rakip olabileceği idi. Şahsen ben çok eğlendim. Hep şunu düşünürüm, tiyatroda komedi, dramdan çok daha zordur. Bu nedenle bu oyunun tüm oyuncularını kutluyorum. Özellikle Döndü karakteri tüm salona hakimdi. Kırdı geçirdi ortalığı... :)  Gerçi oyuna biraz zaman vermeniz gerekiyor. İlk 5 dakikası karakterler çok keskin gelmişti bana. Ama oyunun tarzına alışınca gerçekten çok eğleniyorsunuz. Bu soğuk günlerde içinizi ısıtmak istiyorsanız bu oyunu görün derim.  Oyun hakkında bilgi ve oyuncu listesine bu linkten ulaşabilirsiniz.  Fotoğraflar Devlet Tiyatroları resmi internet sitesinden alınmıştır.

İtinayla Tamir Edilir...

Çok sevdiğim zarf açacağım bir hayli eskimişti. Özellikle son zamanlarda dökülen boyaları daha fazla gözüme batmaya başlamıştı. Ben de "elimdeki malzemelerle tamir edebili miyim?" diye düşündüm... Ettim de. Eee tabii biraz farklı oldu ilk haline göre. "Madem ben yapacağım tamamiyle istediğim gibi çizeyim" dedim. Bir de ikiyüzlülük yaptım ve bir tarafına erkek, bir tarafına kadın çizdim. Sonuç bence gayet başarılı :) Kötü görünüyor değil mi? Önce her iki tarafın da boyasını kazımak lazım...Kazırken ufak tefek hasarlar verdim :( Maket bıçağı pek elverişli değil sanırım bunun için :) Eldeki malzemeler son derece basit. Guvaş (Guaş ya da Guaj... :D ) boya ve fırça... Zemin tamamdır... :) Üzerindeki çizimler ise cama yazar kalemlerle ya da herhangi bir keçeli kalemle yapılabilir.  Malum boyamız suda akar cinsten olduğu için üzerine bir de sprey vernik ile vernik atacağız.  Sonra bu iş tamamdır...

Zamanı Geldi...

İki haftadır ofisi süslemek için zaman kolluyorduk. Hafta sonu yağan, yılın ilk karı işareti verdi. Ve biz bu Pazartesi sabahını ofisimizi süslemeye ayırdık. Işığımız ve keçe ile yapılmış süslerimiz (made by Zeynep ) tanıdık ama sevimli bir hale getirdi ofisimizi. Sanırım ilerde yenilerini de ekleyeceğiz bu süslere...