Ana içeriğe atla

Müzik Kutusu...


Bir çok şeyi yaşarken öğrenmemiz ne acı. Mesela şimdiki aklım olsa hayatımdaki tüm eşyalara, hediyelere ayrı biz özenle bakardım. Hepsinde bir anı saklı çünkü. Bizi biz yapan anılar... 

Son tatilimde ailemle eski günleri yad ettiğimizi anlatmıştım. O gün bana ait birkaç eşya buldum. İlk baktığımda anımsayamayacağım kadar eski şeyler... ve aslında önemli şeyler. Özellikle müzik kutusu, tamamen unuttuğum ama görünce de "ben bunu nasıl unuturum" diye utanacağım kadar önemli bir hatıraydı. 

Bir keresinde, canım sıkılmıştı. Kim bilir neye kızmıştım?..Kardeşime, anneme...? Kapanmış odama defalarca dinlemiştim. Göz yaşları, gözler başka bir şeyle oyalanırken daha kolay akıyor sanırım. Müzik kutumun üzerindeki dans eden çifti izlerken hem ağlamış, hem dinlemiştim. İnsanoğlu ilginç gerçekten. O zamanlar en kötü anımda bile sığınacağım kadar önemli olan bu eşyayı ne zaman unuttum? Neler onun önüne geçti? Onu bir çekmeceye kapatacak süreç neydi? Hiç hatırlamıyorum. Sanırım tüm yaşam insanoğlunun beynine ağır geliyor. Hayatımızın her anını belki önemli belki önemsiz, hatırlayamıyoruz. Beyin bir yerlerde yeniden başlıyor ve öncesi güme gidiyor. Ancak böyle eşyalar, böyle yazılar kalıyor o anılardan. Bu yüzden önemli...saklamak, yazmak...


Şimdi ve şimdiden sonra hayatımda böylesi eşyalara daha özen göstereceğim orası kesin. Ama keşke şu kafayla ikinci bir şans verilse de eskiye dönsem. Ne kadar çok anıyı, hatırayı heba ettim acaba? Hadi ben dersimi aldım bu olay için diyelim. Hadi neyi nasıl yapacağımı öğrendim, birçok hatıra pahasına. Hadi artık hayatımdaki eşyalara ayrı bir özenle bakacağım kabul. Peki ya tek seferlik fırsatlar ? Tekrarı olmayacak olaylarda doğruyu nasıl bileceğiz? İşte sanırım o zaman kader devreye giriyor. Hayatımızdaki bazı sorulara, çalışabiliyoruz, test çözüyoruz, yanlışı görüp öğreniyoruz  ve  böylece o sınavdan geçebiliyoruz. Bazı sorular ise hiç çalışmadığımız yerden çıkıyor. Ve bir kere karşımıza çıkıyor. Üstelik doğru ve yanlış tamamen sana göre şekilleniyor. Hayatın çan eğrisi de yok, kopya çekebileceğin birisi de...Tek başınasın. Bol şans...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu