Ana içeriğe atla

Ocak diyor ki...



Yeni yılın ilk mesaisinden merhaba. Çok mutluyum, acayip de enerjik bir havadayım. 5 günlük tatil ardından 8 saatlik yolculuk sonrası, daha tam dinlenemeden işe başlamak harika bir duygu. Herkese tavsiye ederim :) !!!! Ofise gireli iki saat oldu ama ben hala işlerle ilgili bir şey yapmış değilim. Toparlanmak lazım ama yılın ilk postunu yazmadan olmaz.

Sakin, aile ile iç içe bir yılbaşı geçirdim. Geçen yıl ailemle geçirmediğim için daha kıymetliydi bu yıl. Yılbaşı pastasını da bu yıl ben yaptım... Nehir' i sevdim. O da beni. Güzel havaları içime çektim...Çörek otlu ve patlamış narlı bir yıla girdik :) Haydi bakalım...

Susan Miller takvimimizin son yaprağına geldik. Artık yenisini almak lazım...




Neyse ki yolculuğum sorunsuz geçti. Tam üç tane film izledim. Birisi korku filmi idi ki "The Woman in Black" olur kendisi. İzlediğime, izleyeceğime pişman oldum. Hayır yani otobüste çığlık da atamazsın. Benimki de iş...Ne diye izlersin değil mi? Tuttu işte bir deli cesareti. İşin kötü tarafı gerilimli sahnelerde kafamı yola çevirdim ama tam ne oluyormuş diye tekrar filme baktığımda asıl gerilimli sahneler geldi. Kaçamadım yani... :)

Bir diğer film ise beş kız arkadaş arasındaki güvensizlik meselesini anlatan sıradan bir filmdi. Sırf sıkıntıdan ve bir önceki filmin gerilimini alsın diye izlediğim, adını bile hatırlamadığım bir film.

Ama üçüncü film çok güzeldi. Bir fransız filmi... "Fauteuils d'orchestre"... Bir sanat merkezi karşısındaki bir kafede garsonluk yapan kızın, sanat alemine üç günlük yolculuğunu konu alan bir filmdi. Avrupa ve özellikle Fransız filmlerine özgü, buram buram sanat kokan, şirin ve eğlenceli bir kaç insan hikayesi idi. Yol nasıl geçti anlamadım :) Filmin orjinal posterleri de var ama ben bu çince (ya da japonca, ya da korece bilmemedim şimdi) posteri çok sevimli buldum.





Güne de meşhur "babaanne pastası" ile başladım ki iyi geçsin günüm. Bu pasta bildiğimiz kuru pasta aslında. Ama bize babaannemi hatırlattığı için bir zaman sonra adı babaanne pastası oldu :) Bu kez minik yeğenim Nehir' in de pastada emeği var... :)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu