Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Modigliani...

Dün akşam gözlerimden yaşlar gelmesine neden oldu bu ressamın hikayesi. Picasso döneminin İtalyan ressamı. Picasso ile tatlı sert rekabeti, Jeanne ile imkansız aşkı, eğlenceyi kariyere tercih ettiği günler ve ölümsüzlük....Amedeo Modigliani.  Neden acaba bugünün çok kıymetli adamlarının zamanında değeri bilinmemiş. Neden acaba istisnasız tüm yetenekler, bu yeteneklerini heba eden hayatlar sürmüş de yıllar sonra anlaşılmış değerleri. Neden acaba artık böyle insanlar gelmiyor...Yoksa bugünün kıymetini bilmediğimiz isimleri, geleceğin Modiglianileri mi ? Neden acaba bir olaydan, içindeyken değil de dışarıdan izlediğimiz zaman etkileniyoruz ? Aksi olması gerekirken hem de... Tarih, her andan mı ibaret yoksa?...Ya da içinde bulunduğumuz tarihi anları ne kadar idrak edebiliyoruz?...Nereden nereye geldim değil mi? Öyle etkiledi bu film işte beni... Andy Garcia çok yakışmış bu role... Modigliani, Picasso ve Andre Salmon

Büyük Tiyatro ve Hürrem Sultan

Dün Hürrem Sultan' i izledim sonunda. Oyunun Büyük Tiyatro'da olmasının benim için ayrı bir önemi vardı. Büyük Tiyatro, bence Ankara'daki en güzel tiyatro sahnesine sahip. Hem derinlik, hem de salonun eski havası açısından. Dün de dayanamadım bir kaç fotoğraf çektim :) Teeee yıllar önce üniversitede tiyatro kulübündeyken III. Richard'  a gelmiştim en son bu salona. Burak Sergen' in muhteşem oyunculuğu ve o atmosfer büyüleyici idi. Yıllar sonra buraya gelmek, o günlerimi hatırlattı. Oyuna gelirsek. Adının Hürrem Sultan olduğuna bakmayın, çoğunlukla Kanuni' nin, oğlu ile arasındaki bağ anlatılıyor. Hürrem tabii ki burada ortalığı karıştıran en önemli faktör ama oyun salt Hürrem' i anlatmıyor. Şimdi genel bir bakış atalım oyuna, sonra da kendi yorumlarımı yazayım.... "Hürrem Sultan eliyle oluşan entrikalar ve tutkularla örtülü bir çevrede Kanuni Sultan Süleyman’ın tarihsel kişiliğinin yanı sıra onun bir baba olarak güçlü ve zayıf yönleri

İlaç gibi...

Bazı günler sebepsiz gergin olursunuz ya... Hani böyle, keyifsiz, telaşlı, kafasını toparlamakta zorluk yaşayan... Bugün benim için öyle bir gündü. Sabahtan beri ne yaptım, nasıl yaptım inanın net hatırlamıyorum. Yoğun bir iş günü işimi hiç kolaylaştırmadı. Tabii aksilikler, sakarlıklar da günün bonusu oldu. Böyle anlarda derin bir nefes alıp işime devam etmeye çabalarken "bugün biter mi acaba?" diyordum içimden. Yazıcımız bile kağıt katlama sanatına merak saldı. O derece bir gündü... Derken minicik bir hediye aldım. Bir anda yüzümde bir gülümseme belirdi. Atıverdim o negatifliği de yorgunluğu da....İlaç gibi geldi :)

Narlı Soda...

Fikir hoşumuza gitti, dün denedik. Tadı konusunda çok yorum yapmasak da olur. Kötü asla değildi ama ne bileyim öyle çok farklı da değildi. Yine de baloncuklar bana bir güzellik yaptı :)) Nar biraz sert bir yapıda olduğu için aroması pek sodaya geçmedi. Biz bu sodaya doğal meyve katma işini sürdüreceğiz ama. Özellikle portakallı denemek istiyorum. Hadi bakalım...

Trabzon, Kung Fu, Oscar...

Hafta sonum oldukça verimli geçti. Cumartesi günü temizlik yaptım. Genelde böyle zamanlarda bir bahane buluyorum ve temizlikten kaçıyorum. Ya da yüzeysel yapıp geçiştiriveriyorum. Ama bu kez cuma gecesinden psikolojimi hazırlamıştım. Cumartesi sabah kalkar kalkmaz başladım ve öğleden sonra bitti temizliğim. Üzerimden resmen büyük bir yük kalktı. Evim de çiçek gibi oldu diyebiliriz... :) Sonrasında dinlenip birikmiş dizilerimi izledim. Bir kaç bölüm Behzat Ç.,  bir kaç bölüm de Person of Interest . Ailem buradayken TV ve PC den mümkün olduğunca uzak duruyorum da :) Cumartesi arkadaşım aradı "Yarın Trabzon Etkinliğine gidelim mi" dedi. Olur dedim. Sonuçta Karadeniz kültürünü çok severim. Eee arkadaşım da Karadenizli. Neden olmasın ? Ancak inanılmaz bir kalabalık vardı. Ne standlar gezilebilirdi o kalabalıkta ne de içerisi. Biz de vazgeçtik. Kızlarla bir yerde kahve içmeye gittik. İyi ki de öyle yapmışız, muhteşem bir sohbet oldu. Böylece Pazar günkü mükemmel hav

Ne Merkürmüş Arkadaş !!!

Astrolojiyle çok fazla ilgilenmem aslında. Ama bazı gerçeklere inanırım. Örneğin dolunayda herkes biraz daha gergin olur. Yine burçlara göre insanların o özellikleri taşıması tesadüf değildir herhalde. Mesela ben daha burcumun rengini bilmeden kobalt mavisine takıp, burcumun hoşlandığı renkler arasında bunu görünce şaşırdım tabii. Her neyse, bu aralar merkür gerilemesi varmış. Gergin ve tersliklerle dolu bir süreçmiş. Yeni şeylere başlamayın, elektronik alet almayın diyorlar. Mantığım reddetmek istese de şu aralar laboratuarda olan tersliklerden sonra ister istemez içimden "Ne merkürmüş arkadaş" dedim. Bu gerileme 18 Mart'a kadar da sürecekmiş. Bu şirket o kadar süre dayanmaz ben size diyeyim. O yüzden Merkürcüğüm, canım benim, fazla gerileme olur mu ..!!!

Bir Aslan Miyav Dedi...

Geçen yıl işlemiştim bu aslanı. Bu yastığı hediye ettiğim arkadaşım fanatik Galatasaray' lı. Ona hediye düşünürken böyle bir çizim bulup işlemiştim. Tabii o zamanlar yaptıklarımın çok fotoğrafını çekmiyordum (şimdilerde utanmasam her dolguda bir fotoğraf çekeceğim :) ) . Bu yüzden yastık halinin fotoğrafı maalesef yok. Bu işleme bana acı bir ders de vermiştir. Siz siz olun böyle koyu kumaşlara işleme yapmadan önce kumaşı bir kere yıkayın. Ben çok ucuz atlattım. 

Elde Var 2 :)

Bu kış benim için verimli geçiyor :) Yapmak istediklerimi, tam da yapmak istediğim gibi yapıyorum. İçime siniyor...  Başlıyoruz, haydi bakalım...  Algıda seçicilik...:)  Şimdi sana bir eş lazım... :)

İstiyorum...#1

Evimdeki eşyaların takım olmasını istemedim hiçbir zaman. Farklı koltuklar, farklı masa, farklı kitaplık. Ama uyumlu olacaklar. Marifet orada zaten... Size oluşturulmuş bir takım yerine, sizin kendi takımınızı oluşturmanız. Benim de dileğim odur ki, hoşuma giden şeyleri bir araya getirerek kendi zevkimi yansıtayım. Düşündüm de bunlarla başlayabilirim. Evimin bir köşesinde tam da böyle bir şeyler istiyorum. Nasıl bir evim olacaksa artık :) (Yazar burada gelecek zaman kullandığı için dehşete düşer ve üzülür. Neyse sakin olalım...Gelecek de bir gün gelecek...)

Kusursuz..!!!

"Kusursuzluk en büyük bir kusurdur" demiş birileri. Aslında kimse dememiş, şimdi aklıma geldi bu laf. Ama eminim tarihte bunu diyen çıkmıştır, beynim atmıştır onu bir derinliğe. Bana ait değildir bu evrensel gerçek. Neden mi böyle düşünüyorum? Çünkü kimi zaman hata yaptığımda, zayıf hissettiğimde kendimi daha bir insan hissediyorum. Kimse kusursuz değil, olamaz, olmasın da zaten...Önemli olan kusurlarımızın birbirini ne kadar tamamladığı, ne kadar kapatabildiğidir. Aşk, arkadaşlık, iş veya aile...Farketmez. Hepimiz hatalarımız, kusurlarımızla varız ve belki de utandığımız, korktuğumuz bu kusurlar sağlam bir birlikteliğin en önemli temeli.  Sabah sabah bunlar neden aklıma geldi hiç bir fikrim yok, ama aklıma gelen aklımda durmasın diye var bu blog :) 

Bir Kuş Konsa Badi Parmağıma...

Sabah arkadaşım sihirli bir kutu ile geldi. İçinde hamur, kalıplar, şekillendirici çubuklar ve buram buram hayalgücü vardı. Sadece 20 dakika ayırarak bence harikalar yarattık. Tabii ki bu işlemin devamı var. Daha fırında pişecek, sonra rengarenk boyanacak. Ondan sonra asıl ortaya çıkacak güzelliği ama şimdiden mutlu etmeye başladı bile.  Düşünüyorum da sanırım etrafımızda bu kadar çok yapacak şey varken, bu kimine göre film, kimine göre kitap, kimine göre elişi, insanın "canım sıkılıyor" demesi ne büyük bir nankörlük. Hem kendisine, hem de hayata... Bir şeyler yapmak değil sanırım marifet olan, bu kadar yapacak şey varken boş durabilmek... :)   

The Amen Project !

Böyle bir projenin olduğunu duyunca çok duygulandım. Büyük olsalar hayatın gerçekleri onları sarmış ve azimlerini yok etmiş olacaktı belki de...Ama Afrika'daki çocuklar "topumuz yok, oynayamayız" demediler. Kendi toplarını kendileri yaptılar ve oynadılar. Paçavra ve iplerden...Çeşit çeşit onlarca topun fotoğrafını çekip bu çocukların sesi olma fikri ise Jessica Hilltout' dan çıktı. Böylece o çocuklar artık gerçek toplarla oynayabiliyorlar... :) Onlarca top fotoğrafı için şuraya bakabilirsiniz...

Ustalardan Fotografi...

Sırf bu kitap için Nat. Geo' ya üye oldum. Biliyorum Nat. Geo. güzel bir dergi ve normalde de üye olunması mantıklı ama benim bir dergiye abonelik gibi alışkanlıklarım olmadı hiç. Bir arkadaşımın "tam sana göre bir hediyesi var" uyarısının üzerine yemedim, içmedim üye oldum. En azından ofisimizdeki masanın üzerinde duran 2007' den kalma sayıları  kaldırırız diye düşündüm :)). Bugün kitabım geldi. Ustalardan Fotografi... Benim gibi fotoğrafçılığa merak salmış bünyelere çok da iyi gelecek bir kitap olmuş. Konulara genel bakışlarının yanısıra her fotoğraf hakkında teknik bilgi de veriliyor. Çok beğendim, çok çok beğendim. Kendimi fotoğrafçılık sevdasına balıklama atlamış gibi hissediyorum aslında. Makinam bile yok henüz. Ama napıyoruz, evrene bırakıyoruz mesajı, hazırlığını yapıyoruz ve o da bize ödemeli olarak geri dönüyor :) Hadi bakalım. 

Kanaviçe

Etaminin gözünü seveyim ya, bu kanaviçe zor iş.... Annemin gençliğinde başladığı ama çoluk çocuk derken yarım bırakıp sandığın derinlerine kaldırdığı kanaviçeyi gün yüzüne çıkardım. Neydi bu yıla başlarken amacım, yarım kalan işleri bir bir temizlemek. Benim ya da annemin farketmez, o iş bitecek...çok fena gaza gelmiş durumdayım. Etamin ve diğer işlere devam ediyorum ama kanaviçeyi de aldım elimin altına arada bir de onu yapıyorum artık. O zaten uzun süreli bir iş öyle ha deyince bitecek cinsten değil. Orjinal kanaviçe olması da işi zorlaştırıyor tabii ki. Ama üşenmek yok bitecek o işte. Annem onu neye niyetledi bilmiyorum ama bitince günümüzün modasına uygun değerlendirmeyi düşünüyorum artık öyle yatak kenarı, yastık başı mı kaldı :)

Şiir ve Tramvay...

Hafta sonu arkadaşlarda kahvaltı planımız çok şiirsel geçti :) Benim kötü bir huyum vardır o evde hoşuma giden süs eşyaları varsa utanmadan fotoğrafını çekerim. Belalı bir misafirim yani. Bu evde de o tramvayı görünce hemen telefona sarıldım. Bir gün inşallah bunun gerçeğini de çekerim... :)  Bir diğer kötü yönüm de kitaplığı kurcalamak...bayılırım. Kitaplık evrensel alandır sonuçta. Bu kez ev sahibesi şiir seven biri çıkınca biz de minik çapta bir "Ölü Ozanlar Derneği" cilik oynadık :) Tabii biz o filmdeki gibi derin ve ağır şiirler seçmedik. Seçemezdik zira elimize "Garip Şiirler Antolojisi" kitabı geçmişti. Çok ünlü şairlerin yazmış olduğu "ilginç" şiirlerin derlendiği bir kitap. Ümit Yaşar Oğuzcan derlemiş kitabı. Biz de şiirlerden fallar tuttuk. Açıkçası şunu söyleyebilirim şiirlerin çoğu hafif meşrep, biraz edepsiz çoklukla komik. Ben yine edeplilerini seçtim :)))) O çok çok romantik şiirlerini okuduğunuz Turgut Uyar ' ların, Cemal Sü

Çikolata Adam

İki kız arkadaş masaya oturmuş, muhabbetin dibine vurmaktaydı. İçlerinden bir tanesi ansızın ; - Evde çikolata yok mu ya? - Yok be gülüm, saat kaç? Market kapanmış mıdır acaba? - Kapanmış :( - Çikolata, çikolata...hımmm pekmez buldum olur mu? - '^+%&/(=)(/)(/ - Tamam tamam, hımm a ha buldum, çikolata sosu :) Kız çikolata sosunu mutlu bir şekilde yerken, karşısındaki onu bir çizim aracı olarak kullanmaktaydı. :)