Ana içeriğe atla

Steve Jobs


Öncelikle belirtmeliyim ki bir Android kullanıcısıyım :). Yine de son 30 yılın teknolojisine imzasını atmış bu kişinin biyografisini okumayı çok istiyordum. Nihayet bugün tamamladım kitabı. Aslında sindire sindire, araştıra araştıra okuduğum için hayli uzun sürdü. Zaten bu kitap öyle hemen okunup kenara atılmalık bir kitap değil. Çünkü içinde sadece bir kişinin hayat hikayesi anlatılmıyor. Beraberinde ustaca bir düzende, bir şirket kurma incelikleri, dünyanın önemli şirketleri ve basın yayın organlarının işleyişi, teknoloji dünyasındaki devrimlerin nasıl gerçekleştiği gibi konulara da bir hayli yer verilmiş.

Aslında size tavsiye edeceğim şudur ki, kitabı yavaş yavaş ve mümkünse bir bilgisayar yanında okuyun. Bahsettiği noktaları araştırın. Söz konusu videoları izleyin, ürünlerin şekline bakın, şarkıları dinleyin. O zaman cidden kitabın içine giriyorsunuz. Ben abartıp evlendiği otele kadar her şeyin fotoğrafını bulup kitabı resmen görüntülü okudum. Haliyle uzun sürdü ama çok verimli oldu. 


Steve Jobs' un sadelik temalı yaratıcılık yönü kitabın en çok vurgulanan noktalarından birisi. Bir de çok asabi, sinirli ve kimi zaman kırıcı olduğu, ailesi ve bir çok arkadaşı tarafından teyit edilmiş. Sanırım bu durum, yaratıcı insanların genel sorunu. Kitapta onun karakteri için yazar şöyle diyor;

"...Çoğu insanın zihinleriyle ağızlarının arasında, kaba duygularıyla sivri güdülerinin sesini kısan bir düzenleyici bulunur. Jobs'ta bu yoktu. Tamamen dobra olmayı önemsiyordu. "Benim işim bir şey berbatsa onu allayıp pullamak değil, berbat olduğunu söylemek" dedi. Bu onu karizmatik ve etkileyici kılıyordu, ama bazen de (teknik tabiriyle söylemek gerekirse) tam bir dallama olmasına yol açıyordu..."

Beni etkileyen ilk nokta Steve Jobs' un bakış açısı ve insanları etkileme yönü oldu bu kitabı okurken. Mesela geleceği tahmin etme gibi bir duruma düşmemiş hiç Steve Jobs. Ona göre "Geleceği öngörmenin en iyi yolu, onu yaratmaktır"...

Her şeyin en iyi şekilde olmasını isteyen ve bunun için çalışanlarını inanılmaz şekilde motive eden bir adamdan bahsediyoruz. Öyle ki onun etki alanına girmiş bir çalışanı aynen şu cümleleri kullanıyordu... "Cehaletin güçlendirici yönünü buldum. O işin yapılamayacağını bilmemem, yapabilmemi sağladı..."

Apple kurucuları...Steve Jobs ve Steve Wozniak....

Steve Jobs'ın mükemelliyetçiliğini pekiştiren bir anısı da aslında onun karakteri hakkında ciddi ipuçları veriyor. Arşivinde bulunan bir CD deki The Beatles' ın "Strawberry Fields Forever" şarkısının yaratılış hikayesini anlatıyor Steve Jobs. Elinde bir düzine kadar farklı versiyonu var ve şarkının son halini alma aşamasını adım adım takip edebiliyor. Şöyle diyor ;

"Karmaşık bir şarkı ve birkaç ay boyunca uğraşarak nihayet onu ortaya çıkarmalarındaki yaratıcı süreci izlemek büyüleyici. Lenon en sevdiğim The Beatles üyesiydi hep. [Lennon ilk denemede durup da gruba şarkıyı baştan aldırınca ve bir akoru değiştirince Jobs gülüyor.] Baştan aldılar, fark ettin mi?. Olmayınca başa dönüp tekrar başladılar. Bu versiyon öyle ham ki. Sıradan ölümlüler gibiler. Bu versiyona kadar, şarkıyı başka insanların da çalabileceğini düşünebilirsin. Besteleyemeseler, kurgulayamasalar bile kesinlikle çalabileceklerini. Ama onlar durmadılar. Öyle mükemmelliyetçiydiler ki durmadan devam ettiler. Otuzlarımdayken bu beni çok etkilemişti. Şarkının üstünde çok uğraştıkları belliydi." 


Hani diyorum ya, kitabın en güzel yönü sadece Steve Jobs' un hayatını değil, O' nun bulaştığı her alanın özünü de anlatması diye. Bu nedenle bir animasyon sever olarak, Pixar' ın doğuşu ve gelişimi, kitabın en sevdiğim kısımlarından birisi oldu. Kısa animasyon filmi maceraları, Karınca Z ve Bir Böceğin Yaşamı arasındaki çekişme ve tabii ki Oyuncak Hikayesi. Bu konuda kitapta şöyle bir paragraf geçiyor...

"John Lasseter' in filme bulduğu isim Oyuncak Hikayesi' ydi (Toy Story). Bu ismin kaynağında Jobs'la paylaştığı bir inanç, ürünlerin bir öze sahip oldukları ve bir amaç uğruna yaratıldıkları fikri yatıyordu. Nesnelerin duyguları olsa, bunların temelinde özlerine ulaşmak arzusu yatardı. Örneğin bir bardağın varoluş sebebi içinde su tutmaktır; duyguları olsa dolu olduğunda mutlu, boş olduğunda üzgün olacaktı. Bir bilgisayar ekranının özü, bir insan için arabirim olmaktır. Tek tekerlekli bisikletin özü, sirkte kullanılmaktır. Oyuncaklara gelince, onların varoluş sebepleri çocukların onlarla oynamalarıdır, dolayısıyla oyuncakların korkusu çöpe atılmak ya da yeni oyuncaklar tarafından pabuçlarının dama atılması olmalıdır "

Kitabın ortasında ufak bir albüm var. Çeşitli fotoğraflar ki anılar kitabın içinde de geçiyor. 

Kitapta kafanıza işlenen başka bir nokta da Steve Jobs' un entegre saplantısı. Yani bir ürünü bir uçtan bir uca tek bir gücün kontrol etmesi gerektiği. Yazılım, donanım, satış, tanıtım. Her şey. Bill Gates ile yıllar süren çatışmasının temeli de bu. Bill Gates açık sistemleri, Steve Jobs ise kapalı sistemleri savunuyor. Aslında şunu anlıyorsunuz ki ikisi de farklı alanlarda başarılı oluyor. 

Yine entegre sisteminin bir parçası gibi görünse de iTunes mağazalarının temeli daha çok fikri mülkiyet haklarına dayanıyor. Patent meselesi yüzünden sürekli başı ağrıyan Steve Jobs' un bu konudaki empatisi şu şekilde;

"Apple'daki ilk günlerimden itibaren şunu farkettim ki, fikri mülkiyet ürettikçe serpiliyoruz. İnsanlar yazılımlarımızı kopyalasalar ya da çalsalar işsiz kalırdık. Korunmasak yeni yazılımlar veya ürün tasarımları üretmemiz için teşvik edici sebep kalmazdı. Fikri mülkiyetin korunması azalmaya başlarsa, yaratıcı şirketler ortadan kaybolur veya asla kurulmazlar. Ama daha basit bir sebep de var: Hırsızlık kötüdür. Başka insanlara zarar verir. İnsanın kendi kişiliğine zarar verir. "


Son olarak kitabın yazarı Walter Isaacson hakkında da bir şeyler yazmak istiyorum. Gerçekten çok başarılı bir biyografiydi. Steve Jobs zor bir kişilik. O' nu hem olabildiğince objektif olarak yansıtmak hem de kırıcı olmamak cidden çok ince bir çizgi. Ama Isaacson bunu çok güzel yapıyor kitap boyunca. Steve Jobs' un olumsuz taraflarını ustaca kaleme alıyor. Şahsen diğer biyografilerini de merak ettim ve baktım ki Einstein ve Benjamin Franklin' in biyografilerine de imza atmış. Kesinlikle kütüphaneme dahil edeceğim bu kitapları. Çok fazla biyografi okumadım şimdiye kadar, haliyle onu diğer biyografi yazarları ile kıyaslayamıyorum ama bu kitabı çok güzel bir sürükleyicilikle yazmış olması, hiç bir ayrıntıyı atlamadan ama aynı zamanda karışıklık yaratmadan anlatabilmiş olması beni büyüledi.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu