Ana içeriğe atla

Nereye?



Bir avuç mültecinin misafiri olduk dün gece. O daracık tırın arkasında, kutular arasında, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman neşeli, bilinmeze giden yolculuklarına eşlik ettik... Kimi zaman gülerek, kimi zaman ağlayarak... Hepsinin bir derdi, kaçtığı bir şey, gitmek istediği bir yer, olmak istediği kişiler vardı... Birbirlerinin acılarını, geleneklerini, huylarını hatta dillerini bilmeyen kişiler. Kimi töreden kaçıyordu, kimi savaştan, kimi de tefecilerden...Biz de onların bu yolculuğuna katıldık. Ne olduklarını, ne olmak istediklerini ve ne olacaklarını gördük. 

Nereye, sanırım benim şimdiye kadar en çok reaksiyon verdiğim oyun oldu. Zengin diyaloglara eşlik eden mimikler ile, özellikle komedi kısımlarında ciddi ciddi kahkahalar attım. Ama öyle bir komediydi ki bu, gülelim ağlanacak halimize modunda, kahkahalarımız yüksek ama yüreğimiz buruk. Çünkü hepsinin bize hissettirdiği şey çok netti. Dram.




Ama oyunun kurgusu o kadar iyidi ki, böylesi bir konuyu ağır dram sahneleri ile, uzun tiradlarla seyirciye sıkmadan vermek çok zordu. Onlar da kabaca ifade edersek, işi gırgıra vurmuşlardı. Gerçekliğinden hiç bir şey kaybetmeden... Töreye, mezhep farklılıklarına, savaşa, ekonomiye, insana verilen değere, öyle güzel dokundurdular ki..

Özellikle Bülent Çiftçi inanılmazdı. Şevki Çepa sesi ile büyüledi bizi. Hacı rolündeki Cebrail Esen ise o ses tonunu, o sükunetini tüm oyun boyunca çok güzel kullandı.

Belki dev bir prodüksiyon değildi, inanılmaz dekor oyunları ya da kalabalık bir ekibi yoktu ama gerçekten nefis bir oyundu, tavsiye ederim. 


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu