Ana içeriğe atla

Teneke


Dün tiyatro oyununu izledik bu Yaşar Kemal hikayesinin. Toroslarda bir köyde geçen, kasabanın kodamanları ile köylüler arasındaki sınıf savaşının. Bir yanda daha çok ekim, daha çok para diyen ağalar, diğer yanda bu ekim nedeniyle evlerini kaybedecek olan köylüler. Ortada da iki cesur yürek. Genç ve tecrübesiz kaymakam ile namuslu kaymakam vekili. Tüm bu hikaye bize eski savaş gazisi şimdilerde mahallenin delisinin gözünden anlatıldı ki onun hikayesi çok çok daha yürek burkan cinstendi.

Oyundan sonra bu kitabı okumak istedim. Oyunu çok çok beğendiğimden değil ama karakterlerin derin analizini merak ettim. Oyun çok kötü değildi özellikle ikinci yarısı ve finali çok iyidi ama ilk yarıda ciddi sıkıntılar vardı. Genelde çok fazla diyalog vardı ve bu diyaloglar her kafadan bir ses çıkar moddaydı. Takip edilmesi zor. Üstelik şive eklenerek anlaşılması için biraz daha dikkat gerektiren hale gelmişti ve sürekli tekrar ediyordu.

Ancak ikinci yarıda, işin içine köylüler girince daha akıcı ve hareketli bir hal aldı. Özellikle Kürt Mehmet Ali karakteri kırdı geçirdi. Ki son alkış kısmında en fazla reaksiyonlardan birisini alan oydu. Ve duygusal finali çok etkileyici idi. 


Ayrıca her ne kadar diyalogları takip etmesi güçse de oyunculuklar çok başarılı idi. Sanki böyle 3-4 saatlik bir eseri 2 saate sığdırmak için hızlandırılmış diyaloglar arasında oyuncuların çabaları takdire şayandı. Hiç sırıtan oyunculuk görmedim.

Bir de kolay kolay rastlamadığım bir seyirci krizi yaşandı dün gece. Arkamızdaki ikili sanırım 2 metre çaplarındaki tüm izleyicileri çıldırttı. Defalarca uyarmamıza rağmen fıs fıs konuşmalar devam etti. Her defasında farklı biri uyarmasına rağmen.  Oyun sonunda seyirciler çıkarken önümüzdeki kadın dayanamayıp veryansın etti söz konusu kişilere. Bizim gruptan biri de patlattı hemen "bacım doğri söylirrrr"...  :) Biz de kahkahayı patlatıverdik. Nedenini oyunu izleyenler anlayacaktır :)))

Daha fazla bilgiyi ve fotoğrafı görmek istiyorsanız tık tık...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu