Ana içeriğe atla

Yabancı


Şimdiye kadar kendisini hiç irdelememiş, eylemlerini, nedenlerini ve sonuçlarını hiç düşünmemiş bir adamı hapise atarsanız ne olur?

Uzun zamandır merak ettiğim ve sonunda okuduğum Albert Camus'un ünlü kitabı Yabancı, bu sorunun cevabını çok güzel özetliyor. İki bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde kahramanımız Meursault' un kendini duygulardan, nesnelerden ve toplumdan soyutladığı hayatını tanıyoruz. İkinci bölümde ise günlerini tek başına bir hücrede geçiren kahramanımızın hayatını, duygularını, eşyalarını ve eylemlerini nesnel bir biçimde irdeleyişine şahit oluyoruz. 

Bu kitap hakkında daha fazla ne denir bilemiyorum. Sadece hoşuma giden bir kaç kısmı yazmak yeter sanırım :)

"...Tutukluluğumun  başlangıcında en zoruma giden şey; kafamda hala özgür adam düşüncelerinin bulunmasıydı. Mesela birdenbire bir plajda olmayı, denize doğru ilerlemeyi istiyordum. Ayaklarımın altında ilk dalgaların seslerini, vücudumun suya girişini ve bundan duyduğum ferahlığı zihnimden geçirince, aniden hapishane duvarlarının nasıl da dar olduğunu hissediveriyordum..."

"...İnsanın hapisteyken zaman kavramını kaybettiğini bir yerde okumuştum. Fakat bunun benim için fazlaca bir anlamı olmamıştı. Günlerin bu kadar hem ne kadar uzun, hem ne kadar kısa olabileceklerini anlamamıştım. Bu günlerin yaşanması uzun sürüyordu şüphesiz, ama bunlar o kadar genişleyip, yayılmışlardı ki, sonunda birbirlerinin içine taşarak yayılıyorlardı. Adlarını bile kaybediyorlardı. Benim için sadece dün ya da yarın sözcüklerinin bir anlamı vardı..."

"...O zaman şunu anladım ki, bir tek gün dışarıda yaşamış olan bir kimse, hiç zahmetsiz yüz sene hapiste kalabilir. Canının sıkılmaması için yeter derecede anıya sahip olmuştur...."

"...'Hayır size inanmak istemiyorum. Zaman zaman başka hayatı arzulamış olduğunuza eminim' dedi rahip. Ona 'tabii' diye cevap verdim. Ama bunun zengin olmayı, çok hızlı yüzmeyi ya da biçimli bir ağza sahip olmayı arzulamaktan daha önemli olmadığını söyledim. Fakat o sözümü kesip şu öteki hayat hakkında ne düşündüğümü sordu. Ben de ona, 'Öyle bir hayat ki, onu yaşarken bu hayatımı hatırlayabileyim' dedim."



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu