Ana içeriğe atla

Özlem' in Karaoke ile İmtihanı :)


Şimdiye kadar hiç yapmadığım bir şeyi yaptım dün akşam. Bir arkadaşımın "karaoke yapalım" teklifini ciddiye almamızla başladı her şey ve sonunda kendimizi, elimizde mikrofon sahnede bulduk :)

Bahçelievler'deki Brothers'ın alt katında salı ve perşembe günleri karaoke günleri varmış. Karaoke sistemi bana gayet iyi geldi ancak mekan içinde müziğin sesi çok yüksek. Belki de doğal olanı budur. Ama öyle "bir yandan muhabbet edelim, bir yandan da şarkı söyleriz" mekanı değil. Sadece şarkılara ve ritimlere eşlik edebileceğiniz bir mekan. Oldukça kalabalıktı ve her defasında bir masadan bir şarkı alınıyordu. Biz de kalabalık bir grup olarak gittiğimiz için tek söylemek yerine grup şeklinde çıktık sahneye. Barış Manço' nun "Sarı Çizmeli Mehmet Ağa"'sını söyledik (Kefenin cebi yok diyerek gündemimize de göndermeler yaptık :) )

Herkesin ilk karaoke deneyimi olduğu için grup şeklinde çıkmak bir nevi sahne korkumuzu aldı. Zaten ortamı görünce heyecanınız geçiyor. Çünkü gerçekten çok rahat, kötü performansların bile ciddi alkış aldığı, eğlenceli bir ortam vardı. Ki gerçekten belki de gecenin en kötü performansını gerçekleştiren bir kız, en çok alkış alanıydı :) Bu sahne bana anında My Best Friend's Wedding filminin meşhur karaoke sahnesini hatırlattı :)


Üç saate yakın orada kalmamıza rağmen bize iki kere sıra geldi ve ikinci şarkımız "Ankara' nın Bağları" idi. İnsanlar gayet pop şarkılar söylerken bu türkü doğru bir seçim mi acaba tereddütü ile yaklaştık sahneye ama müziğin başlaması ile birlikte herkes ortaya doluşup oynamaya başladı :) İçimizde var arkadaş, durduramıyoruz. Kendimizi kaptırıp "Alkışlayan elleriniz dert görmesin" demediğimize şükrediyorum :). Olayın özü belliydi aslında. Herkesin tek amacı eğlenmekti ve herkes bir başkasının heyecanına destek olarak bunu gerçekleştiriyordu. Gerçekten çok eğlendim. Madem bu kadar karaoke'den bahsettik, muhteşem bir film olan PS: I Love You' daki o eğlenceli karaoke sahnesini de es geçmeyelim...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu