Ana içeriğe atla

Erzurum Çarşı Pazar :)


Eveeettt, gelelim Erzurum günlerine...

Büyük bir heyecanla planladık tatili ama her işin başı sağlık derler ya ilk iki günü hasta geçirdim. Sanırım hava değişimi yolculuk vs. derken iki gün yattım. Neyse ki 8 günlük bir tatildi ve 6 güne de çok şey sığdırabildim. 


Erzurum da diğer şehirler gibi değişiyor, gelişiyor illa ki ama bu gelişme şehir merkezine biraz yavaş yansıyor sanırım. İyi ki de öyle oluyor. Şehrin etrafına yeni yeni bir sürü bina dikilirken şehrin ortası tarihi, eski yerlerini korumaya devam ediyor. Yukarıdaki fotoğraf şehir merkezinden :). Annemlerin teyzelerinin eski evleri imiş. Bunu da çektikten sonra farkettik. Şimdi kim oturuyor bilinmez ama tipik bir Erzurum kadını olarak sıcak havayı bulup sermiş yünleri evin önüne. Doğudaki bir çok il gibi burada da kışın yün olmazsa ısınamazsınız. 


Üç Kümbetler, nedendir bilmem benim Erzurum' da en sevdiğim yerlerden biri. Üç adet sekizgen kümbetin bulunduğu bu alanın çevresi şu an yapım aşamasında. O nedenle açıyı geniş alıp üç kümbeti de kadraja istediğim gibi sokamadım. 


Neyse ki eski konaklar restore edilmiş ve müze olarak ziyarete açılmış. Tabii biz hepsini gezemedik. Bu da meşhur Erzurum Çifteler konağı. 

 Kümbetlerden ikisi :)


Erzurum' da sokağın herhangi bir yerinde ansızın fotoğraf çekecek şeyler bulabilirsiniz. Yukarıda öylesine boyanmış iki ev. Renkleri çok hoşuma gitti. Aşağıda da eski şeyler satan bir dükkanın içi :)



Veee belki de benim Erzurum gezimin en önemli kısmı Tabyalar. Erzurumda 1800'lü yıllarda Osmanlı - Rus savaşından kalma bu tabyalar hakkında bilgiyi şuradan bulabilirsiniz. İçine girip o atmosferi tatmak çok başka bir şey. Ben de bunca zamanlık ömrümde ilk kez gördüm. 

Mecidiye Tabyası 


Erzurum Kalesi'ni de bir çok açıdan çekmiştim ancak ışık mışık derken elimde sadece bu kale girişi fotoğrafı kalmış. Aslında Erzurum Kalesi konum olarak çok güzel bir yerde. Şehrin tam ortasında. Şu aralar etrafı çokça restorasyon işlemleri ile dolu. Kalenin uzaktan güzel bir fotoğrafını çekmek nasip olmadı. Aynı şekilde Çifte Minareler de restorasyon nedeniyle kapalıydı :/


Erzurum Ulu Camii, Neredeyse 800 yıllık. Ve evet ben sadece kapısını çekebildim :) Zira içerdeki ışık benim cep telefonum için yetersizdi. Ahhh güzel bir makine ile yapmak vardı bu geziyi ama kısmet ne yapalım :)


Ve Erzurum 'da en çok sevdiğim ikinci yapı, Yakutiye Medresesi. Dışındaki işçiliklere her defasında hayranlıkla bakıyorum. İçinde de tarihi eşyaların sergilendiği güzel bir müze var. 




Erzurum'a gidip Erzurum Evleri'nde oturmayanı dövüyorlarmış :))) Şaka bir yana eski evlerden oluşmuş uzun bir koridor düşünün. Gez gez bitmiyor. İçindeki her şey tarihi, antika, eski (Üçü de aynı anlamda sanki :D ). Şansımıza o gün o saatte çok hafif yağmur yağdı ama yine de gezmesi, oturup bir çay içmesi çok keyifliydi. 





Vee aynı yağmurlu günün sonrası güzel bir gökyüzü kaldı geriye. Bana da postumun ilk fotoğrafını ve bu kareyi yakalamak düştü. Yakutiye Medresesinin dıştan silüeti.

Tabii Erzurum Taşhan'a gidip, Oltu Taşı Çarşısı' nı gezmemek olmazdı:) 



Zamansızlıktan burayı gezemediğim için üzgünüm. Erzurum Atatürk Evi. Ancak dışarıdan gördüm. 


Vee tabii ki gördüklerimizi pekiştirmek için kitaplar da aldık. Daha doğrusu hediye edildi :) Tabyalar, Kale ve Erzurum'un tarihi ile ilgili bu kitapları da en kısa sürede okumayı düşünüyorum. 

Bunlar gördüklerimdi. Hissettiklerime gelince...

Malum orada bir çok akrabamız var ve bir çok davete de katıldık. İnsanın memleketi bir başka, ne kadar büyürseniz büyüyün, ne kadar farklı yerlerde yaşarsanız yaşayın, oraya girince hücreleriniz oraya adapte oluveriyor hemen. Muhabbeti, neşesi, yemede içmede zorlamaları bile bir başkaydı. Bol bol dolma, börek ve tabii ki cağ kebabı yedik. En önemlisi de bir ömre yetecek kadar "Zor Çayı" içtim :))

Güzeldi bu Erzurum maceram. Yaşarken değil ama bittiği an çok çabuk geçmiş gibi geldi. Daha yapacak çok şey vardı hissi ile ayrıldım. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu