Ana içeriğe atla

Bin Hüzünlü Haz


Yine bir Hasan Ali Toptaş kitabı sonrası kafa karışıklığı içindeyim. Ama yüzümde ufak bir tebessüm var ki bu kesinlikle bu kitabı okumaktan mutlu olduğumu gösteriyor. Ne cümlelerdi be uffff....

Kitap hakkında analiz yapmak beni aşar diye düşünüyorum. Çok başka bir adam bu adam. Her kitabını okumayı hedefliyorum ama hepsinin arasına da beynimin kendini toparlamasına yetecek kadar aralar koymak istiyorum. 

Öyle bir kitap ki bu, cümlelerin içinde kayboluyor, cümleyi, kitabı tamamen unutuyor ve yazmaya siz devam ediyorsunuz sanki. Cümleler kitapta ama olayların sizin hayal gücü olduğuna o kadar eminsiniz yani. Değişik bir haz veriyor Hasan Ali Toptaş kitapları bana...Bin Mutlu haz... :))



Sevdiğim bir kaç kısmı da buraya koyayım da bulunsun...

"İçimin bir köşesinden diğer köşesine, çılgınlar gibi palas pandıras koşuyorum söz gelimi, uçuyorum kendimle karşılaşıp kendime tutunabilir miyim diye, savruluyorum un ufak, sürünüyorum, canımı dişime takıp kalkıyorum ve yeniden, yeniden, yeniden yıkılıyorum. Her defasında, yıkılırken çocuk oluyorum sanki; minicik ellerimi yere basıp kalkarken de, inanılmaz bir şekilde, çarçabuk büyüyorum."

"Bir bakıma iyilik dediğimiz şey kötülüğe yaklaşma konusunda şiddetle burun kıvırırken, kötülük, daha cesur davranıp (belki de korkup) ona yaklaşmayı göze alabiliyor..."

"Müthiş bir şeydi tabii bu; artık gözlerimi kime çevirsem mutlaka ona ait bir renge, bir kıpırtıya, bir şekle ya da kokuya rastlayabiliyordum. Alaaddin ne yapıp edip un ufak parçalanmıştı da, kimse kendisini bulamasın ve bilemesin diye, tıpkı güzellik ya da çirkinlik gibi bütün insanların varlığına biraz biraz dağılmıştı sanki. Belki de ben sokaklarda yana yakıla dolaşıp onu tastamam bir gövde halinde bulmaya çalışırken, o olanca parçalanmışlığıyla her köşeden bana bakıyordu...."

"... Artık sonunu kolayca görebildiğimizi sezen hikaye tam da bu noktada birdenbire çark edip kendini yeni kelimelerle geriye doğru kelime kelime silerek sanki bunların hiçbiri olmamış gibi bizi alıp gene mahzenin zifiri karanlığına götürebilir çünkü. ..."





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu