Ana içeriğe atla

PTT Pul Müzesi




Tamamen kendi çapında, amatörce pul kolleksiyonu yapan biri olarak çok merak ettiğim bir müzeydi PTT Pul Müzesi. Biraz hayal kırıklığına uğradım açıkçası. Yani içerik olarak mükemmel olabilir ama mimari ve sergileniş şekli çok zayıftı. Oklar, tabelalar sizi çok yönlendirmiyor, içgüdüsel ve düzensiz geziyorsunuz haliyle. Üstelik odalar çok özensiz hazırlanmış. Açıklamalar eksik. Bina olarak da müzeye uygun değil. Ama sonuçta bir merakımızı daha gidermiş olduk. Bu nedenle şikayetçi değilim. Ücretsiz olması da güzel. 

 Eski posta arabaları...



 Bulanık çıktı bu foto ama dünyadaki ilk pul, "Penny Black".



 Osmanlı döneminde habercilerin kıyafetleri...

 Komik, farklı adres ve yazılarla dolu zarflar...



Vee tabi ki binlerce farklı farklı pul...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu